Bu Saray ve Kasırları Görmelisin

Bu Saray ve Kasırları Görmelisin

Bu Saray ve Kasırları Görmelisin

İstanbul'un geçmişe uzanan zengin tarihi kültürel dokusunu görmek isteyenler için mimari özellikleriyle dikkat çeken sarayı ve kasırlar sizi bekliyor. 

topkapi-sarayi

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı, Ayasofya’yla adı bir anılan, İstanbul’un en önemli simgelerinden biri olan ve fetih sonrası Osmanlı Hanedanlığı üyelerinin hemen her birine yurt olan yerdir. İstanbul deyince ilk akla gelen mekanlardan Topkapı Sarayı, 500 yılı geçen yaşına rağmen tüm heybetiyle her gün binlerce ziyaretçisine kucak açar. Sarayburnu’ndaki konumu ile doğal bir ihtişama sahip Topkapı Sarayı, İstanbul’un fethinin ardından yaptırılan ikinci saray olması sebebiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından ‘Yeni Saray’ anlamına gelen ‘Saray-ı Cedid’ unvanını alsa da daha sonra Topkapusu Sahil Sarayı’nın yanmasıyla bugünkü adını almıştır.Yapımı tam 18 yıl süren ve 1478 yılında kullanıma açılan Topkapı Sarayı, yüzyıllar boyunca Osmanlı devlet felsefesi ile gelişip büyümeye devam eder. Aslında oldukça mütevazi olan bu yapıya, 16’ncı yüzyılın ünlü mimarı Mimar Sinan bile yalnızca bir bina eklemesi yapar. Karadan ‘Sur-ı Sultani’ adlı duvarları ile çevrili olan saray, denizden ise Bizans surlarıyla çevrilidir. 700 bin metrekare alanda yer alan Topkapı Sarayı’nın önemli bir kısmı Hasbahçe’ye ayrılmıştır. Ana hatlarıyla Birun ve Enderun olarak iki teşkilattan oluşan saray; Babüsselam, Bab-ı Hümayun ve Babüssaade adlı üç ana kapının yanı sıra; Harem, Hasbahçe, yani Gülhane ve dört tane avludan oluşur.Burası 1922’de Osmanlı monarşisinin bitmesiyle beraber Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir saray-müzeye dönüştürülür ve 3 Nisan 1924’te hizmete açılır.
dolmabahce-sarayi

Dolmabahçe Sarayı

Osmanlı padişahı II. Mahmut tarafından 1843 yılında yaptırılmaya başlanan Osmanlı sarayı 250.000 m²lik bir alanda Boğaz kıyısına kurulmuştur. Tarih kitaplarının, vakanüvislerin ve Evliya Çelebi’nin bize aktardığına göre saray yapılmadan önce aynı yerde Yavuz Sultan Selim’in bir köşk yaptırdığı yazar. Bu bölge I. Ahmet zamanında ise taşla doldurularak aynı köşk büyütülür. 1843 yılında inşasına başlanan sarayın tamamlanması ise 1856 yılını bulmaktadır. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün son günlerini geçirdiği ve 10 Kasım 1938 tarihinde dünyaya gözlerini yumduğu yer olması sebebiyle de Dolmabahçe Sarayı tarihe ettiği tanıklık açısından ayrı bir öneme sahiptir. İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, bugün Beşiktaş ilçesinin sınırları içerisinde yer alan saray Boğaz tarafından 600 metre uzunluğa sahiptir. Avrupa mimarî üsluplarının bir yansıması olarak İstanbul’da birçok eserin mimarlığını da yapmış olan Balyan ailesinden  Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından inşa edilmiştir. Ceride-i Havadis gazetesinde yer alan habere göre sarayın açılış töreni Rus İmparatorluğu ile  30 Mart 1856 yılında yapılan Paris Antlaşması’ndan sonra gerçekleşmiştir. Dolmabahçe Sarayı’nın doğrudan kendine has bir ekole giren mimari bir tasarımı olmamasına karşın Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı mimari tarz, üslüp ve esintileri harmanlanarak ortaya kendi içinde özgün bir eser çıkartılmıştır.Üç katlı olarak inşa edilen saray içerisinde 285 oda ve 43 salon vardır. 56 sütunlu kabul salonu ve bu salonda 750 ışıkla aydınlanan 4.5 tonluk kristal avize ile sarayın en ilgi çeken bölümleri arasında yer alır. Bu salon dünyadaki saraylar içerisinde de en büyük en büyük balo salonu olma özelliğine sahiptir.
beylerbeyi-sarayi

Beylerbeyi Sarayı

İstanbul Anadolu Yakası’nda, Boğaziçi Köprüsü’nün hemen altında oldukça merkezi bir konuma sahip olan Beylerbeyi Sarayı, İstanbul sarayları ve kültürel mirasları arasında önemli bir yere sahiptir.Tarihi Bizans dönemine dayanan Beylerbeyi Sarayı, yapıldığı ilk dönemlerde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılır, Osmanlı döneminde ise padişahların has bahçelerinden biri olarak kullanılırdı. Sarayın “Beylerbeyi” adını alması ise 16’ncı yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın buradaki köşküne dayanır.Geçmişten bugüne sayısız Osmanlı padişahın ilgisini çeken ve bu bölgeye inşa edilen köşk ve kasırlar ile farklı bir kategoride değerlendirilen Beylerbeyi Sarayı’nın günümüzdeki hali Sultan Abülaziz tarafından yaptırılmıştır. II. Mahmud’un ahşaptan yapılma Sahil Sarayı’nın yıktırıldığı yere yapılan Beylerbeyi Sarayı’nın inşası 1861 – 1865 yılları arasında gerçekleşmiş olmakla birlikte mimarı da ünlü Serkis Balyan’dır.Sultan Abdülaziz döneminden bugüne yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılan Beylerbeyi Sarayı, tarih boyunca İran Şahı, Karadağ Kralı, Sırp Prensi ve Fransız İmparatoriçesine kapılarını açtı. Pazartesi ve perşembe hariç her gün 09.30 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilen Beylerbeyi Sarayı, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden ölümüne (1918) kadar olan sürece de şahit olmuştur.Hem Batı hem de Doğu üsluplarının harmanlandığı bu muhteşem saray gerek iç dizaynı gerekse dış cephesi ile adeta göz doldurmaktadır. Tipik Osmanlı saraylarında olduğu gibi Harem ve Selamlık olmak üzere iki ana bölümden meydana gelen Beylerbeyi Sarayı’nın süslemeleri Harem bölümünde çok daha zengindir. 26 oda, altı salon ve üç girişten oluşan sarayın bir bölümü (bodrum katı) ise mutfak ve depo olarak kullanılırdı. Rutubeti önleyen, sıcağa karşı dayanıklı döşemelerin dikkat çektiği Beylerbeyi Sarayı, Mısır’dan özel olarak getirtilen hasırlar ile kaplanmıştır.
yildiz-sale-kosku

Yıldız Şale Köşkü

İstanbul’un Avrupa Yakası’nda keşfedilmeyi bekleyen hazinelerden biri olan Yıldız Şale Köşkü, Beşiktaş ilçesindedir. Sahile yakın yerde 19 ve 20’nci yüzyıllar arasında inşa edilen ve bir saltanat kompleksi şeklinde tanımlanabilen Yıldız Sarayı’na ev sahipliği yapan Yıldız Parkı’ndadır. Yüksek duvarlarla çevrili geniş bahçesinin ardında Yıldız Parkı’ndaki en zarif müstakil bina olarak gösterilir.Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Tek parçaymış gibi görünmesine karşın esasen üç ayrı bölümden meydana gelir. Sol tarafı aslında köşkün adına da kaynaklık eden bir dağ evi havasındadır. Zira Fransızca’da dağ evi anlamındaki ‘chalet’ kelimesi, Şale isminin kökenidir. Burası aynı zamanda İngiltere, Fransa gibi ülkelerden en üst düzey temsilcileri ağırlamıştır.Diğer bölüm ise Alman Kralı Kayzer II. Wilhelm için yapılmıştır. 14 odadan oluşur ve yemek salonu da duvarlarındaki olağanüstü detaylı sedeflerden dolayı ‘Sedefli Salon’ olarak bilinir. Buradaki bazı mobilyaların, hobi olarak marangozluğa ilgi duyan Padişah II. Abdülhamit’in elinden çıktığı bilgisi doğrudur.Lüks içerisindeki köşkün üçüncü bölümü de ‘Kabul Salonu’ ile dikkat çeker. Salonun zeminindeki halının 60 kişi tarafından elde dokunduğu söylenir. Lüks eşyaları, sofistike ambiyansı ve yansıttığı 19’uncu yüzyıl ihtişamıyla Yıldız Şale Köşkü, İstanbul’un en şaşırtıcı gezi noktalarından biridir. 
kucuksu-kasri

Küçüksu Kasrı

Osmanlı’dan günümüze ulaşmış nadide miraslardan biri ve müze-saray konseptine sahip olan Küçüksu Kasrı, İstanbul’un Üsküdar ilçesindeki Anadolu Hisarı semtinde bulunur. Boğaziçi’ne hakim konumuyla Bizans İmparatorluğu döneminden beri önem taşıyan iki dere arasında kalan kısımdaki bahçelerin Osmanlı Padişahı IV. Murad tarafından çok sevildiği ve kendisinin buraya ‘Gümüş Selvi’ dediği bilinir. 1600’lü yıllarda yavaş yavaş adından söz ettiren bölgede, kayıtlarda geçtiğine göre sonraki yüzyılda yapılaşma giderek artış gösterir. Bölgeye ilk Osmanlı sarayı ise Padişah I. Mahmud tarafından yaptırılır. Ahşaptan yapılma nadide eser, birçok padişah tarafından da kısa dönemler halinde kullanılır. 19’uncu yüzyıla gelindiğinde ise ülkede görülen batı etkisinin bir sonucu olarak Padişah Abdülmecit, mevcut yapıyı yıktırıp yeniden yaptırır ve günümüzdeki kasır ortaya çıkar. 15’e 27 metre ölçülerindeki dikdörtgen planlı Küçüksu Kasrı, esasen kagir bir yapıdır. Dört bir yanında döküm demirden bembeyaz, işçiliği ile zarafet timsali gibi duran çit parmaklıkları göz alıcıdır. Kasır, standart bir Türk evi mantığında yapılmaz. Burası daha ziyade dinlenme mekanı, av ve biniş talimi aktiviteleri için tasarlanır ve Balyan Ailesi’nden Nigoğos Balyan’a yaptırılır. Yanındaki Göksu Deresi sebebiyle “Göksu Kasrı” olarak da anılan yapının inşası 1856 yılında tamamlanır.Kasır, bodrum katı ve artı iki kattan oluşur. Bodrum katı, hizmetliler için yapılmış, diğer katlarda ise büyük bir salona açılan 4’er oda yaptırılmıştır. Süslemeleri ile öne çıkan Küçüksu Kasrı’nın İtalyan mermerlerinden yapılmış şömineleri ise başlı başına görülmeye değer unsurlardır. Tamamı Avrupa ülkelerinden getirilen mobilyaları, zarif halıları ve duvarları süsleyen tabloları ile etnografik bir sanat müzesinden farksızdır. Her detayında ilgi çekici ögeler sunan Küçüksu Kasrı, Osmanlı’nın Lale Devri’ni ve o dönemki eserlerini en güzel idrak ettiren yapılar arasında gösterilir.
ihlamur-kasri

Ihlamur Kasrı

İstanbul’un efsane mekanlarından bir tanesi olan meşhur Ihlamur Kasrı, son derece etkileyicidir. Bu nedenle yerli ve yabancı ziyaretçilerin gezi listelerine ve programlarına her daim dahil edilir. Ihlamur Kasrı Nişantaşı ve Beşiktaş arasında konumlanır. Bir vadi içinde yer alan kasır, Abdülmecit döneminde bizzat kendisi tarafından yaptırılır. Kendisi o dönem Merasim Köşkü ve Maiyet Köşkü olarak iki ayrı kasır yaptırır. Ihlamur Kasrı olarak bilinen kasrın ilk adı Merasim Köşkü’dür. Oldukça yüksek bir subasmanın üstünde konumlanan bu özel kasır, tek katlıdır. Aynı zamanda dikdörtgen bir plana sahip olan Ihlamur Kasrı, tümüyle kesme taşlardan inşa edilir.Maiyet Köşkü ile Ihlamur Kasrı arasında yakın bir mesafe bulunur. Maiyet Köşkü buraya kıyasla çok daha mütevazidir. Toplamda iki katlı olan bu köşkte dört oda bulunur. Yüksek bir konumda yer almasından dolayı epey ihtişamlı olan ve aynı zamanda gürültüden uzak kalabilen tarihi kasır, tam anlamıyla bir dinlenme alanıdır. Ihlamur Kasrı; Ihlamur Mahalli, Muhabet Bahçesi ile Hacı Hüseyin Bağı adında üç ayrı bölümden oluşur. Sultan III. Ahmet zamanında burası bir hasbahçeye dönüştürülür. 19’uncu yüzyılda Abdülmecit’in dikkatini fazlasıyla çekmeye başlar. Kendisi bölgeye sık sık dinlenmek amacıyla gelir. Hatta çok özel konuklarını burada ağırlamaya başlar. Bu konuklardan bir tanesi de Fransızların önemli şairi olan Lamartine’dir.Abdülmecid günümüzde kasrın çevresinde olan diğer yapıları o yıllarda dahil eder. Ihlamur Kasrı zaman zaman “Ihlamur Kasırları” olarak da ifade edilir. Abdülmecit öldükten sonra Sultan Abdülaziz ve V. Mehmet Reşat da burayı aktif olarak kullanır. Zamanında Bulgar ve Sırp kralları dahi burada misafir edilir. Ihlamur Kasrı’nda mimari olarak barok tarzından izler göze çarpar. Kasra giriş yapmak ücretlidir.
hunkar-kasri

Hünkar Kasrı

İstanbul şehrinde keyifle gezilecek yerlerden biri olan Hünkar Kasrı, Eminönü Tarihi Yarımada içinde yer alır. 1995 senesinden bu yana kentsel ve tarihi sit alanı olarak tescil edilen mekan, Klasik Osmanlı mimarisinden önemli izler sunar. Yeni Cami Külliyesi’ndeki yapı topluluğunun önemli bir parçası olan Hünkar Kasrı, ziyaretçilerden tam not almayı başarır. Hünkar Kasrı’nı ziyaret ettiğiniz zaman 17’nci yüzyıldan kalan çiniler, sedefkariler, panolar, renkli pencereler ve tunç alçılar ile karşılaşırsınız. Aynı zamanda Hünkar Kasrı’nın hemen giriş bölümünde ağaç işçiliğinin en nadide örneklerini bulmak mümkündür. Burada yer alan çini örneklerinin çoğu İznik’te yapılmıştır ve özel olarak süsleme amacıyla buraya getirilmiştir. Şu anda kasrın içinde toplamda 10 bin civarında çini süsleme örneği olduğu bilinir.Hünkar Kasrı içinde yer alan çini örneklerinin bazıları desen itibariyle özgündür ve başka yerde ikinci bir örneğine rastlanmaz. Burada kasır ve cami arasında gizli bir geçit yer alır. Sanat tarihçileri ve otoriteler burayı kendi devrinin en başarılı ve görkemli eserlerinden biri olarak yorumlar. Hünkar Kasrı her gün ziyaret için uygun bir mekan değildir. Her ayın ikinci haftasına denk gelen perşembe günü ziyaret edilebilir. Hünkar Kasrı’na ulaşmak adına tramvay ve otobüsleri değerlendirebilirsiniz. Eminönü otobüs duraklarının hemen karşısında, Yeni Camii’nin hemen yanında konumlanır.Bütün görkemi ve ihtişamı ile ziyaretçilerini karşılayan Hünkar Kasrı, III. Murat’ın eşi olan Safiye Sultan’ın girişimleri ile yapılır. İç mimarisindeki çini süslemeler kadar düş yapısıyla da büyüleyicidir. Denize yakın bir konumda olması yerli ve yabancı ziyaretçilerin ulaşımı açısından da büyük bir avantaj doğurur. Bu durum ziyaret oranlarına bariz şekilde yansır. 2004 yılında Hünkar Kasrı’nda kapsamlı bir restorasyon çalışması yürütülür.
hidiv-kasri

Hidiv Kasrı

Yerli ve yabancı ziyaretçilerin sene boyunca ilgi gösterdikleri tarihi mekanlardan biri olan Hidiv Kasrı, İstanbul’un Beykoz ilçesinde yer alır. Tam olarak Çubuklu adı verilen bölgenin sırtında konumlanan eserin inşa edildiği yıl 1907 olarak bilinir. Mısırlı Abbas Hilmi Paşa o dönem İtalyan bir mimara bu eseri yaptırır. O dönemin mimari ruhu ve modasını büyük ölçüde yansıtır. Mimari tarzı nouveau olarak geçer.Hidivlik, bilindiği üzere Osmanlı özelinde Mısır’da görev yapan valilere verilmiş bir unvandır. Hidiv Abbas Hilmi Paşa da Osmanlı İmparatorluğu’nun Mısır’da görev yapan başarılı valilerinden bir tanesidir. O yıllarda kendisi Mısır’da egemen olan İngiliz nüfusunu kırıp Osmanlı’dan destek almak adına İstanbul’da uzunca bir süre kalır. Kaldığı bu dönem içinde de bugün Hidiv Kasrı’nın da içinde yer aldığı iki ahşap yalıyı kendi adına satın alır. Bu iki yalıdan hemen sonra ise etraflarında bulunan yamaçları ve 260 dönümlük bahçeyi de satın alır. Abbas Hilmi Paşa satın aldığı yalıları kısa bir süre sonra yıktırır. Bu iki yalı yerine Hidiv Kasrı’nı ve boğazı gören bir kuleyi yaptırma kararı verir.Bunu takip eden yıllarda İngilizler Mısır’ı işgal eder ve bölgenin yönetim sistemi değişir. Bu nedenden dolayı kendisinin hıdivlik unvanı elinden alınır. Kendisi sürgün edilip İsviçre’ye gönderilse de ailesi uzunca bir süre bu kasırda yaşamaya devam eder. 1937 senesinde ise İstanbul Belediyesi tarafından satın alınır. Bu süreçten sonra çok uzun yıllar boyunca Hidiv Kasrı bakımsız kalır. 1984’de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu restorasyonu üstlenir. Hidiv Kasrı bugün çeşitli organizasyonlar ve sosyal tesis amacıyla kullanılır.
beykoz-mecidiye-kasri

Beykoz Mecidiye Kasrı

“Mermer’den Bir Köşk” olarak adını duyuran Beykoz Mecidiye Kasrı, İstanbul’un en eski kasırlarından biri olma özelliğini taşımaktadır.Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın 1845 senesinde inşa ettirmeye başladığı Beykoz Mecidiye Kasrı’nın yapımı, 1849’da vefat etmesi üzerine ancak 1854’te tamamlanabilir. Mehmed Ali Paşa vefat ettikten sonra inşaat sürecini ise oğlu Mısır Valisi Said Paşa devralır.Genel hatları itibariyle simetrik kare planlı olan Beykoz Mecidiye Kasrı, giriş katı ve birinci kat olmak üzere toplamda iki kattan meydana gelir. İç cephesine bakıldığında duvarlarındaki renkli taşların hemen göze iliştiği kasır bu anlamda diğer saray ve kasırlardan ayrılmaktadır. Giriş katında ziyaretçilerini geniş ve dikdörtgen planlı bir salon ile karşılayan Beykoz Mecidiye Kasrı’nın bu katına göz alıcı mermer sütunlu revaklar ile giriş yapılır.Giriş katta olduğu gibi kasrın birinci katında da büyükçe bir salon bulunur. Fakat giriş katındaki salona kıyasla çok daha gösterişli bir şekilde dekore edilen bu alan, devletin temsilinde tören ve taht salonu olarak kullanılırdı. Her bir mobilyanın özenle seçildiği salonun balkonlarından biri karaya diğeri de denize bakmakla birlikte duvarlar da Mısır’dan özel olarak getirtilen mermerler ile kaplanmıştır. Tamamı ahşaptan yapılan tavanlar ise salona muhteşem bir hava katar.Yaklaşık 70 bin metrekarelik geniş bir araziyi kaplayan Beykoz Mecidiye Kasrı’nı çevreleyen çam, ıhlamur ve manolya ağaçlarının yanı sıra yeni üslupla inşa edilen ilk kagir binalardan biri olmasıyla da ünlenen Beykoz Mecidiye Kasrı, meşhur Serdap köşklerinin en göz alıcı örneklerinden biri olarak gösterilir.
aynalikavak-kasri

Aynalıkavak Kasrı

Haliç’in eşsiz manzaralarını sunan Aynalıkavak Kasrı, İstanbul’un sembolik yerlerinden biri haline gelmiş durumdadır.Pek çok açıdan önem taşıyan ve ziyarete açılma tarihi 4 Temmuz 1985’e kadar uzanan Aynalıkavak Kasrı, Kasımpaşa ve Okmeydanı’na da yakın bir mesafede bulunur. Dünyaca ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin deyişine göre bugünkü Aynalıkavak Kasrı’nın bulunduğu alan Bizans Dönemi imparatorlarını fazlasıyla ilgilendiren bir yermiş.İstanbul’un Beyoğlu sınırları içerisinde yer alan ve 1450’li yıllarda aslında devasa bir koru olan Aynalıkavak Kasrı o dönemlerde tersane bahçesi olarak hizmet veriyormuş. Estetik görünümü ve göz alıcı mimari detayları ile bugün binlerce yerli ve yabancı ziyaretçinin ilgi odağında olan Aynalıkavak Kasrı, aynı zamanda Tersane Sarayı ve Aynalıkavak Sarayı olarak da adlandırılmaktadır. Halen daha ziyarete açık olan ve çevresinde çeşitli sosyal imkanların da olduğu Aynalıkavak Kasrı tüm zarafeti ile aklınızı başınızdan almaya yetecektir.17'nci yüzyıldan bugüne Aynalıkavak Kasrı olarak bilinse de aslında tarihinin çok daha eskilere dayandığını söylemek mümkün. Bir saray kompleksi içerisinde bulunan bu tarihi yapıyı yaptıranın ise Sultan III. Ahmed olduğu tahmin edilmektedir. III. Selim döneminde kapsamlı bir restorasyondan geçerek günümüzdeki halini alan Aynalıkavak Kasrı, Türkiye’nin en önemli kültürel mirasları arasında bulunmaktadır.Türk çalgılarının sergilendiği bir müzeye dönüştürülen ve ziyarete açık olan Aynalıkavak Kasrı’nın iç dekorasyonunu canlandıran yerleşik sedir düzenlemeleri ile revzenli tepe pençelerini mutlaka görülmelidir. Enderuni Fazıl ve Şeyh Galib’in şiirlerinin yer aldığı frizler ise beste ve divarhane odası bölümünde bulunur. Buna ek olarak yapının geleneksel ısıtma biçimini meydana getiren mangallar da kesinlikle görülmeye değer.
tophane-kasri

Tophane Kasrı

İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde yer alan Tophane Kasrı, Osmanlı Padişahı I. Abdülmecid'in emriyle 1852’de inşa edilmiştir. 1841 yılında İngiltere Elçiliği’nin inşası için İstanbul’a gelen İngiliz Mimar William James Smith’e yaptırılmıştır.1849 yılında yapımına başlanan, 1851-1852 yılları arasında tamamlanan Tophane Kasrı, padişahların Tophane’deki askeri ziyaretleri veya şehre gelen yabancı bürokratları karşılaması esasıyla kullanılmıştır. Kasrın en önemli özelliklerinden biri I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Lozan Antlaşması sonrası Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun burada toplanmış olmasıdır.Tophane Kasrı, mimarının diğer eserlerinden farklı bir yapısal üslup sergiler. Dikdörtgen plana sahip olan kasır, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Dönemin trendine uygun olarak ahşap yerine kagir yani yangına dayanıklı malzemeler tercih edilmiştir. Kasrın tüm pencereleri yuvarlak kemerli bir yapıdadır. Osmanlı mimarisinden Avrupa mimarisine geçişin işaretlerinden birisi olan kasırda kullanılan barok süslemeler de dikkat çeker.Şehir içerisindeki caddelerin genişletilmesi sırasında kasrın batı tarafında bulunan Top Arabacıları Kışlası yıkılmış, doğusuna günümüzdeki liman binaları yapılmış ve bunların neticesinde deniz ile bağlantısı kesilmiştir. Bir süre Malül Gaziler Yurdu olarak kullanılan kasır, günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi’nin kullanımındadır.

Hazırlayan

GeziBilen

Dijital Rehber

GeziBilen

Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerimize ışık tutarak; ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmak bizi sizlerle buluşturan temel amacımızdır.

GeziBilen Logo
Google Play Badge
AppStore Badge
AppGallery Badge
İletişim

0 (212) 274 2121

merhaba@gezibilen.com

Balmumcu Mah, Bestekar Şevkibey Sk, No:26 Beşiktaş-İstanbul

  • GeziBilen Gezi Noktaları2.500 gezi noktası

    2.500 noktayı keşfetmeye hazır mısınız?

  • GeziBilen Ülkeler4 Farklı Dil Seçeneği

    Tüm yazılı ve sesli içerikler Türkçe, Almanca, İngilizce ve Rusça

  • GeziBilen Rotalar185 Tematik Rota

    Her şehir için özel hazırlanmış onlarca tematik rota

Diğer İçerikler