Görmeden Gitme

Görmeden Gitme

Görmeden Gitme

İstanbul denince akla gelen simgesel noktalar vardır. İstanbul'un tarihini, dokusunu, gündelik yaşantısını, kısaca ruhunu hissedebileceğiniz yerler. Şehirde kaybolmanın tam sırası.

ayasofya-i-kebir-cami-i-serifi

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi

Ayasofya; dünya tarihinin bugüne kadar ayakta kalmayı başarmış en önemli ve en görkemli yapılarından biridir. Mimarisi, büyüklüğü, işlevselliği, içerisinde barındırdığı sanatı ve ihtişamıyla yüzlerce yıldır gözde konumda yer alır.İlk olarak hatırlatalım ki Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu’nun yapmış olduğu en büyük kilisedir. Aynı yerde tam üç kez inşa edilmiş olan bu görkemli yapı ilk olarak yapıldığında ‘Megale Ekklesia’ yani ‘Büyük Kilise’ olarak adlandırılmış. 5’inci yüzyıla gelindiğinde ise o dönemden İstanbul’un fethine kadarki süreçte ‘Hagia Sophia’ yani ‘Kutsal Bilgelik’ adıyla anılmış. İmparator Konstantin tarafından milattan sonra 360 yılında yaptırılan Megale Ekklesia, II. Theodosis tarafından 415 yılında yeniden inşa edilmek durumunda kalmış. Ancak bu seferki yapı da o dönem çıkan halk ayaklanması sonucu yakılıp yıkılmış.Bugünkü Ayasofya ise İmparator Justinianos tarafından yaptırılmış. Dönemin en önemli iki mimarı Tralles’li (Aydın) Anthemios ve Miletos’lu (Söke yakınları) İsidoros bu görev için seçilmiş. Bugüne kadar ulaşan kayıtlardan edinilen bilgilere göre o dönem Anthemios ve İsidoros’la birlikte Ayasofya’nın yapımında tam 100 mimar ve her bir mimarın emrinde 100 işçi çalıştırılmış. 5 yıl 10 ay gibi bir sürede, oldukça hummalı geçen çalışmalar neticesinde tamamlanan Ayasofya, böylelikle Hristiyanların hizmetine açılmış.Yapıldıktan sonra tamı tamına 916 yıl kilise olarak kullanılan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinin ardından ise camiye çevrilerek bu sefer de Müslümanlara hizmet etmeye başlamış. Camiye çevrilirken Hz. Meryem ve Hz. İsa figürlerine dokunulmaksızın İslami detaylar eklenen, mimarisi güçlendirilen ve son derece özenle korunan Ayasofya; tüm bu eklemelerle birlikte bugünkü formuna kavuşmuş. 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda ise artık bir cami olan Ayasofya’ya minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü, maksureler ve mihraplar yerleştirilmiş.Ayasofya, tarihi boyunca güzelliğiyle herkesin gözdesi olmuş. Sürekli olarak korunmuş ve özellikle camiye çevrildikten sonraki senelerde kompleks bir yapıya dönüştürülmek üzere çalışmalar geçirmiş. Bununla birlikte çevresine sıbyan mektebi, muvakkithane, şadırvan, sebiller, güneş saatleri, medrese, birbirinden farklı dönemde yaptırılmış olan minareler ve mütevelli heyeti odası eklenmiş.Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasının ardından Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1935 yılında bir müzeye dönüştürülen Ayasofya, böylelikle farklı tarihlerde iki farklı dine hizmet ettiği yılların ardından her kesim ve görüşteki insanın beğenisine sunulmuş. 2020 yılının 24 Temmuz Cuma günü ise Ayasofya’nın 86 yıllık müze-cami hali son bularak yeniden ibadete açıldı. Böylelikle müze halinden çıkan Ayasofya, günümüzdeki Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi adını aldı.Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nin en önemli mimari özelliği; yapıldığı ilk yıllarda bir kiliseye göre alışılmışın oldukça dışında kalan büyüklüğü ve yüksekliğiyle insanı hayrete düşüren kubbesidir. Tam orta mekânda duran kubbe, tüm yapıda taş ve tuğla kullanılırken, eğimi sebebiyle deprem ve benzeri afetlerde zarar görmemesi adına Rodos’ta özel olarak yaptırılan hafif ve sağlam tuğlalarla örülmüştür.Dedik ya, Ayasofya her tarihte gözde, Ayasofya her zaman Ayasofya diye… 1847 yılına gelindiğinde, dönemin Osmanlı Sultanı Abdülmecid de ayrı bir özen göstermiş burası için. Önce yapıyı aslına sadık kalarak onartmış, ardından ise yaşadığı dönemin en harika hattatı olarak bilinen Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ana kubbenin 11,3 metre çapındaki kısmına Kur’an-ı Kerim’in Nur Suresi’nin 35’inci ayetini yazdırtmış. Bilmeyenler için, bahsi geçen ayette şunlar yazar: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, içinde kandil bulunan bir kandilliktir. Kandil bir cam içindedir, cam ise inciyi andıran bir yıldızdır; (bu kandil) doğuya da batıya da ait olmayan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nur üstüne nur. Allah nuruna dilediğini kavuşturur. Allah insanlar için misaller veriyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.”
sultanahmet-camii

Sultanahmet Camii

Bulunduğu meydana da adını veren Sultan Ahmet Camii, İstanbul’un en önemli kültürel ve manevi gezi noktalarının başında gelir. Fatih ilçesinde, tarihi açıdan öneme sahip birçok yapının bulunduğu turistik bir bölgede konumlanıyor. İç mekan duvarlarındaki mavi renkli İznik çinilerinden dolayı ‘Mavi Camii’ olarak da anılan Sultan Ahmet Camii, kentin silüeti açısından vazgeçilmez bir değerdir. Sultanahmet Camii, aynı zamanda dünyanın en meşhur camilerinden biridir. Padişah I. Ahmet tarafından 1606-1616 yılları arasında yaptırıldı. Yapıldığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu açısından askeri, ekonomik, toplumsal problemler söz konusuydu. Bu nedenle eleştirileri üzerine çekti. Çünkü sahip olduğu altı minare ve devasa boyutları ile alışılagelmişin dışında görkemliydi. Yakınına gelindiğinde At Meydanı çıkışı ya da avlu girişinden geçilerek avluya, oradan da camiye girilebiliyor. Doğrudan camiye girilebilen bir kapısı daha bulunuyor. Caminin içinde kalın filayakları da denilen dev kolonlar, ana kubbeyi destekliyor. 250’yi aşkın pencereye sahip olan iç mekan oldukça aydınlık. Camideki İznik çinileri göz alıcıdır. Uzmanlara göre çiniler, bu sanatın altın çağına bir vurgudur adeta… Göz alıcı kubbe süslemeleri ve genel ambiyansı ile eşsizdir. Minber bölümü, hünkar mahfili ve mihrap son derece detaylı süslemelere sahiptir. Avludan görüldüğünde dikkat çeken kubbeleri ve günümüzde kullanılmamakla birlikte altıgen biçimli sofistike şadırvanı öne çıkanlar arasındadır. Bu arada şadırvan kullanılmadığı için namaz kılmak isteyenler abdestlerini caminin dışında yan yana sıralanmış musluklardan alabilirler.
topkapi-sarayi

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı, Ayasofya’yla adı bir anılan, İstanbul’un en önemli simgelerinden biri olan ve fetih sonrası Osmanlı Hanedanlığı üyelerinin hemen her birine yurt olan yerdir. İstanbul deyince ilk akla gelen mekanlardan Topkapı Sarayı, 500 yılı geçen yaşına rağmen tüm heybetiyle her gün binlerce ziyaretçisine kucak açar. Sarayburnu’ndaki konumu ile doğal bir ihtişama sahip Topkapı Sarayı, İstanbul’un fethinin ardından yaptırılan ikinci saray olması sebebiyle Fatih Sultan Mehmet tarafından ‘Yeni Saray’ anlamına gelen ‘Saray-ı Cedid’ unvanını alsa da daha sonra Topkapusu Sahil Sarayı’nın yanmasıyla bugünkü adını almıştır.Yapımı tam 18 yıl süren ve 1478 yılında kullanıma açılan Topkapı Sarayı, yüzyıllar boyunca Osmanlı devlet felsefesi ile gelişip büyümeye devam eder. Aslında oldukça mütevazi olan bu yapıya, 16’ncı yüzyılın ünlü mimarı Mimar Sinan bile yalnızca bir bina eklemesi yapar. Karadan ‘Sur-ı Sultani’ adlı duvarları ile çevrili olan saray, denizden ise Bizans surlarıyla çevrilidir. 700 bin metrekare alanda yer alan Topkapı Sarayı’nın önemli bir kısmı Hasbahçe’ye ayrılmıştır. Ana hatlarıyla Birun ve Enderun olarak iki teşkilattan oluşan saray; Babüsselam, Bab-ı Hümayun ve Babüssaade adlı üç ana kapının yanı sıra; Harem, Hasbahçe, yani Gülhane ve dört tane avludan oluşur.Burası 1922’de Osmanlı monarşisinin bitmesiyle beraber Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle bir saray-müzeye dönüştürülür ve 3 Nisan 1924’te hizmete açılır.
yerebatan-sarnici

Yerebatan Sarnıcı

Sarnıçlar, binlerce yıl öncesinde yağmur ya da yakındaki kaynaklardan kemerlerle taşınan sulardan faydalanmak amacıyla inşa edilen yapılardı. Bu türdeki yapıların Bizans İmparatorluğu zamanından kalma bazı örnekleri günümüzde İstanbul’da ziyaret edilebiliyor. Yerebatan Sarnıcı, yapı türünün en ilginç örneklerindendir. Fatih ilçesinde Sultanahmet Meydanı yakınında konumlanır.Bir mühendislik dehası şeklinde yorumlanan Yerebatan Sarnıcı’nın bulunduğu yerdeki daha küçük bir sarnıcın yerine inşa edildiği sanılıyor. Yapılış tarihi ise 532. Dönemin İmparatoru Justinianos tarafından yakınındaki Büyük Saray’ın su ihtiyacının karşılanması amacıyla yaptırılmış. Toplamda 9 bin 800 metrekare alana kurulu sarnıç, şehrin kuzeyindeki Belgrat Ormanları’ndan Bozdoğan Kemeri üzerinden getirilen suyun depolanmasını esas alıyordu. Günümüzde orijinal genişliğinin yaklaşık 3’te 2’lik kısmı görülebilir durumda. Diğer bölümleri ise kapalı. Yeraltı sarnıcının şehrin 1453’teki fethi sonrası Osmanlı yönetimi esnasındaki durumu ise oldukça ilginç. 1500’lerin ortalarına kadar böyle bir yapının varlığından dahi haberdar olunmuyor. Varlığı tesadüfen ortaya çıkıyor. Belirli saatler dahilinde ziyaret edilebilen Yerebatan Sarnıcı, klasik müzik eşliğinde sizi karşılıyor. Her biri 8 metre yüksekliğe sahip 336 sütunla destekli tavanından akan su damlalarının sesiyle karışan müzik ezgileri, ambiyansa değer katıyor. Dilek havuzu adı verilen bölüme bozuk para atılması gibi ritüel temelli alışkanlıklar da var. Aydınlatma öğeleriyle dikkat çeken Yerebatan Sarnıcı, büyüklüğü ve çarpıcı görselliği ile ziyaretinizi bekliyor. 
galata-kulesi

Galata Kulesi

Galata Kulesi hiç şüphesiz ki İstanbul’un en özel, en ihtişamlı yerleri arasındadır. Şehrin merkezinde yer alması ve pek çok noktadan kendini gösterebilmesi, ihtişamına apayrı bir boyut kazandırır. Yerli ve yabancı ziyaretçilerin her daim gezi durakları arasında kendine yer bulan tarihi mekan, İstanbul’un tanıtım filmlerinde en başta kullanılan figürlerden birisidir. İstanbul’la alakalı pek çok logoda Galata Kulesi’ne yer verilir. Bir anlamda İstanbul gibi büyük ve özel bir şehrin sembolleri arasındadır. Şehrin tarihi mekanları düşünüldüğünde akla ilk etapta gelen Galata Kulesi, aynı zamanda pek çok masala, hikayeye ev sahipliği yapar. Burası diğer yandan çok sayıda savaş ve istilaya şahitlik etmiştir. Tüm olumsuzluklara rağmen hala ayakta kalıp bugüne dek ulaşabilen tarihi kule, 528 senesinde inşa edilir. İlk kurulduğu dönemde bugünkü yerinden daha uzaktır.Yapıldığı ilk zamanlar bir fener kulesi olarak amaçlanır. O dönem tümüyle ahşaptan olan kule, denizcilere yol göstermede önemli bir rol oynar. 13’üncü yüzyılda gerçekleşen Latin saldırılarında kulenin ilk hali tarihe karışır. 1348 senesinde Cenevizliler, kulenin yeniden inşa edilmesini sağlar. Bu defa yığma taş tekniğine başvurulur ve şehir savunmasına önemli bir katkı sunması beklenir. Nitekim İstanbul’un fethedilmesinden sonra burası ile alakalı beklentiler daha da yükselir.Savunma ve gözlem noktasında çok önemli bir misyonu olan Galata Kulesi, aynı zamanda 1500’lü yıllarda tersane esirlerine ev sahipliği yapar. Hatta bir dönem burada bir rasathane kurma fikri dahi gelişir. Bizanslılar burayı “Büyük Burç” anlamına gelen “Megalos Pyrgos” ismiyle anar. Ayrıca kule adının, Yunancada süt manasına gelen Gala sözcüğünden türetildiği söylenir. 77 metrelik uzunluğa sahip olan kuleye çıktığınızda sizi inanılmaz bir İstanbul manzarası bekliyor olacaktır.
istiklal-caddesi

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi, İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki Beyoğlu ilçesindeki araç trafiğine kapalı, oldukça uzun bir caddedir. İstklal Caddesi, eskiden “Grand Rue de Pera” denen ve Taksim Meydanı’ndan Tünel’e kadar uzanan yaklaşık 2,5 kilometrelik uzunluğa sahip alanın her iki yanında 19’uncu yüzyılın sonunda yapılmaya başlanmış tarihi binalar göz alıcıdır. Adeta şık kapıları ve pencereleri ile tarihin izlerini yaşatan bir tür açık hava müzesidir olan İstiklal Caddesi, bugün pek çok ünlü markanın bulunduğu bir açık hava alışveriş merkezi gibidir. Cumhuriyet Anıtı, Galatasaray Lisesi, Pera Müzesi, Sen Piyer Kilisesi, Panagia Kilisesi, 1789 tarihli Santa Maria Draperis Kilisesi, Ermeni Kilisesi, 1892 tarihli Pera Palas Oteli, Galata Mevlevihanesi, Tünel Meydanı, Hüseyin Ağa Camii, Çiçek Pasajı, İsveç, Rus, Hollanda, Fransız ve İngiliz Konsoloslukları İstiklal Caddesi’ndeki kesinlikle uğranması gereken noktalardan yalnızca birkaçını oluşturur. Alışveriş imkanlarının yanı sıra cadde boyunca her damak tadına uygun lezzetlere ulaşma imkanının da bulunduğu yer, az sayıda olmakla birlikte modern alışverişler merkezlerini de bünyesinde barındırır. Genel itibarıyla İstiklal Caddesi ışıl ışıl ve yoğun sirkülasyonun yaşandığı kozmopolit bir çekim merkezidir. Çeşitli dükkanları ve pasajları ile adeta sürprizlerle doludur. Kiliseler ve çeşitli eğlence mekanlarıyla çevrili arka sokakları da oldukça ilginçtir ve keşfedilmeyi bekler. Ayrıca İstiklal Caddesi için “İstanbul’un Kalbi” yakıştırmasına da sıklıkla rastlanır.
pera-palas

Pera Palas

İstanbul’u anlatmak için yola çıkan bir seyyah, Pera Palas’ı görmeden şehirden nasıl geçip gider? Tarihi ilçelerden Beyoğlu’nun simgelerinden Pera Palas, ‘Müze otel’ olarak kabul edilen kültürel bir değer. Bu tarihi miras, kentin atmosferini tamamlayan çok özel yapılardan biridir.Avrupa standartlarında ve yüksek profilli hizmet sunabilecek bir otel eksikliğinden yola çıkılarak 1805’te inşası tamamlanan Pera Palas, saraylar haricinde elektrik verilen ilk yapıydı. İlk elektrikli asansör Pera Palas’ta yapıldı. Ayrıca İstanbul’da musluklarında sıcak su akan ilk binaydı. Haliç manzarası ve bulunduğu merkezi konumun da etkisi ile cazip bir merkez halini aldı. Ancak savaş yılları geliyordu ve 1. Dünya Savaşı’nda ihtişamına ara verdi fakat günümüzde de varlığını koruyan bir unsuru gün yüzüne çıkacaktı.Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk 1917’den başlayacak şekilde sık sık Pera Palas’ta konaklamaya başladı. Bu yönüyle Pera Palas; 101 no’lu çarpıcı odasıyla günümüzde, Atatürk’ün kişisel eşyalarının sergilendiği bir müze-otel olarak her gün belirli saatler dahilinde ziyaret edilebilmektedir.Savaşın ardından eski günlerine geri dönen Pera Palas, mimar Alexander Vallaury imzası taşıyan neoklasist yaklaşıma sahip sofistike bir yapıdır. Yaklaşık 50 metre x 30 metre ölçülerinde bir taban alanı üzerinde yükselen iki adet bodrum, giriş ve üzerindeki altı kattan oluşur. Giriş katındaki büyük salon dikkat çeker. 100’ü aşkın odaya sahip olan Pera Palas’ta ayrıca ünlü Yazar Agatha Christie’nin kaldığı oda, ve ilk elektrikli asansör ilgi çekici bölümler arasındadır.Günümüzde otel ve müze olarak hizmet veren Pera Palas, aynı zamanda bünyesindeki pastane, bar ve restoranıyla da meşhur. Agatha Restaurant, Orient Bar ve Patisserie de Pera’yı mutlaka görmelisiniz.
dolmabahce-sarayi

Dolmabahçe Sarayı

Osmanlı padişahı II. Mahmut tarafından 1843 yılında yaptırılmaya başlanan Osmanlı sarayı 250.000 m²lik bir alanda Boğaz kıyısına kurulmuştur. Tarih kitaplarının, vakanüvislerin ve Evliya Çelebi’nin bize aktardığına göre saray yapılmadan önce aynı yerde Yavuz Sultan Selim’in bir köşk yaptırdığı yazar. Bu bölge I. Ahmet zamanında ise taşla doldurularak aynı köşk büyütülür. 1843 yılında inşasına başlanan sarayın tamamlanması ise 1856 yılını bulmaktadır. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün son günlerini geçirdiği ve 10 Kasım 1938 tarihinde dünyaya gözlerini yumduğu yer olması sebebiyle de Dolmabahçe Sarayı tarihe ettiği tanıklık açısından ayrı bir öneme sahiptir. İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, bugün Beşiktaş ilçesinin sınırları içerisinde yer alan saray Boğaz tarafından 600 metre uzunluğa sahiptir. Avrupa mimarî üsluplarının bir yansıması olarak İstanbul’da birçok eserin mimarlığını da yapmış olan Balyan ailesinden  Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından inşa edilmiştir. Ceride-i Havadis gazetesinde yer alan habere göre sarayın açılış töreni Rus İmparatorluğu ile  30 Mart 1856 yılında yapılan Paris Antlaşması’ndan sonra gerçekleşmiştir. Dolmabahçe Sarayı’nın doğrudan kendine has bir ekole giren mimari bir tasarımı olmamasına karşın Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı mimari tarz, üslüp ve esintileri harmanlanarak ortaya kendi içinde özgün bir eser çıkartılmıştır.Üç katlı olarak inşa edilen saray içerisinde 285 oda ve 43 salon vardır. 56 sütunlu kabul salonu ve bu salonda 750 ışıkla aydınlanan 4.5 tonluk kristal avize ile sarayın en ilgi çeken bölümleri arasında yer alır. Bu salon dünyadaki saraylar içerisinde de en büyük en büyük balo salonu olma özelliğine sahiptir.
kapalicarsi

Kapalıçarşı

İstanbul’un en ünlü gezi ve alışveriş lokasyonlarından biridir Kapalıçarşı. En ünlü giriş kapılarından biri, Beyazıt Meydanı’nın birkaç yüz metre yakınında konumlanır. Ancak dışarıya taşan labirentleri andıran bu tarihi çarşıda ne zaman nereden çıkacağınızı öngörmek pek de kolay değildir. Boyalı kemerleri ile dikkat çeken Kapalıçarşı, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden hemen sonra yaptırılır. Neredeyse 600 yaşındadır… Üzeri kapalı olan çarşı, deyim yerindeyse bir insan trafiğine sahiptir. Büfeyi andıran küçük dükkanların ağırlıkta olduğu mekanda geniş ölçekli satış yerleri de azımsanmayacak ölçüdedir. Satış tekniklerinde zirvede yer alan satıcılar, yan yana sıralı dükkanlarda yer alırken otantik motifli hediyelik eşyalar ve Türk kültürünü yansıtacak sayısız ürünlerle bezelidir Kapalıçarşı. Hemen her dilde alışveriş yapmanın mümkün olduğu çarşıda, satıcıların neredeyse tamamı İngilizce, Almanca, Arapça, Rusça gibi dillerde satış, hatta pazarlık yapabilme kapasitesine sahiptir. Çeşitli ürünlerin satın alınabildiği Kapalıçarşı’da kuyum ve gümüş dükkanları, Nuruosmaniye Kapısı, Mahmut Paşa Kapısı ve Beyazıt Kapısı girişleriyle gezilebilir. Beyazıt Kapısı’na doğru tabaklanmış deri ve kot ürünleri öne çıkan yerde; ev gereçleri, hediyelik eşyalar ise sıra sıra dizilmiş şekildedir. Orta Asya ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden gelmiş halılar, pirinç cezve gibi geleneksel eşyaların dört bir yanını kapladığı Kapalıçarşı, kuyumcularıyla da ünlüdür. Türkiye’deki altın borsasının döndüğü yer olarak da anılması olası olan çarşısının ayrıca bankaları, postanesi ve polis merkezi de vardır. Ayrıca ‘Şark Kahvesi’ gibi bazı noktalarında çay-kahve içip soluklanılabilen mekanları da mevcuttur.
pierre-loti-tepesi

Pierre Loti Tepesi

Sakin bir tefekkür bölgesi olan Eyüp ilçesi, İstanbul’un Avrupa Yakası’nı ikiye bölen Haliç kıyılarının kuzeyinde yer alır. Hz. Muhammed’in (SAV) sancaktarı olan Eyüp Ensari’nin türbesinin yer aldığı manevi açıdan önemli bölgede, Eyüp Mezarlığı’nın bulunduğu tepe dikkat çeker.Olabildiğine geniş bir Haliç manzarası sunan seyir terası ile Pierre Loti Tepesi’ne füniküler denen elektrikli taşıtlar veya Eyüp Sultan Camii’nden başlayan bir sokak boyunca yaklaşık 15-20 dakikalık yürüyüşle ulaşılabilir. Burası manzarasının yanı sıra şehrin en ünlü kahvehanelerinden birine ev sahipliği yapar. Osmanlı tarzı dekorasyonuyla dikkat çeken Pierre Loti Kahvehanesi, özellikle güzel havalarda ziyaretçi akınına uğrar. Zarif mekanda 19’uncu yüzyıl giysileri giymiş personelin sunumlarıyla manzara eşliğinde dondurma yiyebilir; Türk kahvesi, çay, ayran, meşrubat gibi içecekleri tadabilirsiniz.Panoramik bir manzara vadeden Pierre Loti Tepesi’nde otel, kafe gibi işletmeler de mevcuttur. Pierre Loti Tepesi’ne çıkmışken ayrıca yakınındaki Mihrişah Valide Sultan Külliyesi, Sokollu Mehmet Paşa Türbesi gibi manevi açıdan önemli birçok yer görülebilir.
galataport

Galataport

Galataport, 12. yüzyılda Cenovalıların kurduğu Galata’nın önemli bir parçası olan Karaköy’de İstanbul Karaköy Vapur İskelesi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fındıklı Kampüsüne ait bina arasındaki 1,2 kilometrelik sahil şeridinde yer alan bir kentsel dönüşüm/destinasyon projesidir.1900’lü yıllardan itibaren İstanbul’un en önemli endüstriyel ulaşım ve taşıma alanı olan bu bölgede 1958 yılında antrepolar (depo) inşa edilmiş ancak sonrasında bölgenin 1982’de turizm merkezi ilan edilmesi ve gümrük limanı işlevlerini yitirmesi üzerine bölge Kentsel Sit Alanı ilan edilmiştir. 2000’li yıllardan itibaren hareketlenmeye başlamış ve ardından 2004 yılında açılan Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olan İstanbul Modern’e ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Burası ayrıca İstanbul’da kruvaziyer yolcu gemilerinin demirlediği tek nokta olma özelliğindeydi.Uzun yıllardır halkın erişimine kapalı olan sahil şeridini kullanıma açmayı hedefleyen proje 1,7 milyar dolarlık yatırım tutarı ile Boğaz kenarında ana fonksiyonu kruvaziyer terminali ve ona hizmet eden bekleme alanları ve biletleme kontuarları olarak planlanmıştır. Tarihi dokuya uygun olarak düşük katlı yapılarıyla mahalle konseptinde tasarlanmış olan Galataport aynı zamanda geniş ulaşım olanaklarına ve dünyada ilk kez hayata geçirilen yer altı terminaline sahiptir. 7 milyonu yabancı olmak üzere yılda toplam 25 milyon ziyaretçiyi ağırlaması ve 1,5 milyon kruvaziyer yolcusunun da İstanbul’u ziyaret edeceği öngörülmektedir. Sadece turizm sektörüne 5 milyar dolarlık ilave katkı sağlaması beklenen Galataport Ekim 2021’de hizmete açılarak yerli yabancı tüm ziyaretçileri için bir kültür-sanat, çalışma, alışveriş ve yeme içme deneyimi sunmaya başlamıştır.
fatih-camii-ve-kulliyesi

Fatih Camii ve Külliyesi

Fatih Camii ve Külliyesi, karşınıza çıkar çıkmaz görkemiyle hayranlık uyandıracak cinstendir. İstanbul’un Fatih ilçesinin kalbinde, Fevzi Paşa Caddesi üzerinde yer alan yapı, aynı zamanda bulunduğu bölgeye de adını verir.Fatih Camii ve Külliyesi, İstanbul’u fetheden ve ardından ‘Fatih’ unvanını alan Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılır. 1470’te tamamlanan cami ve külliye; geniş avlusu, büyük camisi, yüksek eğitim odaklı sekiz adet medresesi, ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtılan tabhanesi, yoksullara yardım esaslı imareti, darüşşifası, kervansarayı, sıbyan mektebi, kütüphane ve hamamıyla deyim yerindeyse bir şehir planlama örneği teşkil eder.Ayasofya ile kıyaslanan camisi, 1766’daki büyük deprem sonucunda yıkılır. Padişah III. Mustafa tarafından vakit kaybedilmeden yeniden yapılması istenen ibadethane, hummalı çalışmalar neticesinde 1771’de tamamlanarak yeniden hizmete açılır. Kompleksin ilk halinden kalan yerler ana cümle kapısı, minarelerin ilk şerefeye kadar olan kısımları ile mihraptan ibarettir. Onarım görerek yeniden ayağa kaldırılan Fatih Camii ve Külliyesi’nde cümle kapısına komşu görkemli cami avlusu ve caminin kendisi de oldukça dikkat çeker.Caminin 26 metre çapındaki büyük kubbesi, onu destekleyen doğusundaki aynı çapta yarım kubbesi, çeşmesi, panoları, süslemeleri, kemerleri, kuzey ve güneyinde koridorları öne çıkanlar arasında gösterilebilir. Padişahların namaz kıldıkları hünkar mahfili adı verilen kısımda ise zaman zaman Türk misafirperverliğini günümüzde de yaygınlaştırmak adına çay ikramları olur.Caminin arkasındaki mezarlıkta Fatih Sultan Mehmet’in barok tarzdaki ve eşi Gülbahar’ın klasik tarzdaki sade türbeleri görülebilir. II. Mahmut tarafından yaptırılan kütüphane, orijinalinin birebir aynısı olan medreseler, başarılı restorasyonu ile 46 kubbeli çarpıcı tabhane incelenebilir. Ayrıca burada tabhanenin karşısında Sultan I. Abdülhamit’in eşi Nakşidil Valide Sultan’ın barok-ampir tarzdaki binası ile ilgi çeken türbesi de ziyaret edilebilir. Başka türbelere de ev sahipliği yapan Fatih Camii ve Külliyesi, şehrin manevi açıdan önemli alanları arasında gösterilir.
florya-ataturk-deniz-kosku

Florya Atatürk Deniz Köşkü

Marmara Denizi’nin kıyısında mükemmel bir konuma sahip olan ve İstanbul simge yerleri arasından gösterilen Florya Atatürk Deniz Köşkü, Küçükçekmece ve Yeşilköy arasında yer alır. İstanbul’un Bakırköy ilçesine bağlı Şenlikköy Mahallesi sınırları içerisinde yer alan bu tarihi köşk, Atatürk Döneminde İstanbul Belediyesi tarafından Atatürk döneminde yaptırılmış olmakla birlikte günümüzde ‘Florya Atatürk Ormanı’ olarak da bilinmektedir.Tarihi 1935 yıllarına kadar uzanan Florya Atatürk Deniz Köşkü’nü projelendiren mimar, dönemin ünlü isimlerinden Seyfi Arkan’dır. İstanbul Belediye Başkanı’nın Atatürk’e bizzat teslim ettiği köşk, Florya’nın da en çok ilgi gören yapıları arasında bulunur. Günümüzde denize nazır bir restoranı ile de hizmet veren Florya Atatürk Deniz Köşkü, fotoğraflanması gereken en önemli tarihi yapılardan biri olarak gösterilebilir.Günümüz itibariyle halka açık park olarak kullanılan Florya Atatürk Deniz Köşkü, restoranında bir şeyler yiyip içebileceğiniz, köşkün içini gezerek zamanda yolculuk yapabileceğiniz bir yer olarak hizmet veriyor. Girişlerin ücretli olduğu tarihi köşkün ziyaret saatleri ise 09.00-17.00 şeklindedir.Yapımının yaklaşık 43 gün gibi kısa bir sürede tamamlandığı Florya Atatürk Deniz Köşkü, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın yazlık konutu olarak Kenan Evren, Fahri Korutürk, Cevdet Sunay, Cemal Gürsel, Celal Bayar ve İsmet İnönü dönemlerinde de kullanılmıştır. Tek katlı bir yapıda olan köşk, Florya halk plajının hemen yakınında yer aldığı için de geçmişten bugüne büyük ilgi görmüştür. Sahilden 70 metre kadar ileride bulunan Florya Atatürk Deniz Köşkü’nde birden çok restorasyon çalışması da yapılmıştır. Kütüphane, dinlenme odaları, genişçe bir salon gibi alanların olduğu köşkü belli saatler aralığında gezmek mümkün.
kiz-kulesi

Kız Kulesi

İstanbul Anadolu Yakası’nın tarihi milattan önce 5’nci yüzyıla kadar uzanır. Üsküdar ve Kadıköy kıyılarında başlayan ilk yerleşimlerle birlikte tarihi bölgenin çeşitli simge yapıları günümüzde ilginç deneyimlere kapı aralar. İşte bu yapıların başında Üsküdar açıklarındaki kendi adacığı üzerinde yükselen Kız Kulesi gelir. Burası ilçede Bizans döneminden kalma tek yapı oluşuyla da önem taşır.Kız Kulesi adı trajik bir efsaneye dayanır. Buna göre bir kahin, genç prensese yılan sokması sonucu öleceğini söyler. Prenses de yılanların çıkamayacağı denizin ortasındaki yüksek kuleye sığınır. Günün birinde kendisine getirilen incir dolu sepetten çıkan yılan tarafından öldürülür. Zira kaderinden kaçamaz.Esasen Bizans İmparatoru I. Komnenos tarafından yaptırılan bu küçük kalenin kalıntıları üzerine Osmanlı İmparatorluğu zamanında, 18’inci yüzyılda yapılan kule, uzun yıllar çeşitli fonksiyonlarla kullanılmıştır. Birkaç asır deniz feneri, gemilerin geçiş ücreti ödediği nokta gibi amaçlarla işlev sunduktan sonra ise günümüzde turistik amaçla hizmet veren bir mekan halini alır.Salacak ve Kabataş’tan teknelerle belirli saatler arasında ulaşımın sağlanabildiği Kız Kulesi’nde, müze olarak kullanılan bölümünün yanı sıra gün boyu açık popüler bir restoran ve gece kulübü de mevcuttur.
haydarpasa-gari

Haydarpaşa Garı

İstanbul’un tam anlamıyla sembol mekânlarından biri olan tarihi Haydarpaşa Garı, tüm ihtişamıyla yıllardan bu yana ayaktadır. Yakın zaman önce çatısı yanmasına rağmen başarılı bir restorasyon süreciyle yeniden hizmet vermeye başlayan gar, bugüne kadar pek çok dizi ve sinema yapımına ev sahipliği yapmayı başarır. Oldukça estetik bir görünüme sahip olan bu etkileyici mekanın yapımı 1906 senesinde gerçekleşir. II. Abdülhamit zamanında yapımına başlanan Haydarpaşa Garı, iki sene içinde tamamlanır. Yapımını o dönem bir Alman firması üstlenir. III. Selim’in bir paşası olan Haydar Paşa’nın adı buraya verilir. İstanbul ve Bağdat arasındaki demir yolunun başlangıç noktası olarak planlanır. Osmanlı’nın son dönemlerindeyse daha çok Hicaz seferlerin ağırlık verilir. Şu anda TCDD için bir ana istasyon olarak kabul edilir. Diğer yandan da banliyö seferleriyle de kent ulaşımına bir ölçüde katkı sağlar.Haydarpaşa Garı’nın en önemli avantajı, denizin kıyısındaki özel konumudur. Pek çok yerden görülebilen mekanın mimari detayları hayranlık duygusu uyandırır. Turistik ziyaretlerde de önemli bir yer tutan tarihi garın proje uygulama süreçlerinde İtalyan taş ustaları da destek verir. İlk büyük darbesini 1917 senesinde gerçekleşen büyük bir yangınla beraber alır. 1979 senesinde ise bir tanker ve geminin Haydarpaşa yakınlarında çarpışması nedeniyle zarar görür. Bu kazadan sonra onarılır ve günümüzdeki haline kavuşturulur.Hala mimarisi parmakla gösterilen Haydarpaşa Garı, harika manzarası ile tüm İstanbul’u selamlıyor. Şehrin tanıtım filmlerinde her daim kendine yer bulan gar, klasik Alman mimarisini yansıtır. Binaya kuşbakışı bakıldığında “U” harfini andıran bir görünüme sahip olduğu gözlemlenebilir. Toplamda 100 bin ahşap kazık üstüne inşa edilen garın çok şiddetli bir depremde bile yıkılmayacağı tahmin edilir.
beyazit-camii

Beyazıt Camii

İstanbul’un en merkezi yerlerinden birinde bulunan Beyazıt Camii aynı zamanda Beyazid veya Bayezid Camii olarak da adlandırılır.Sultan II Bayezid’in yaptırdığı Beyazıt Camii, klasik Osmanlı dönem mimarisinin izlerini taşır. Osmanlı erken dönem eserleri arasında en bilindiklerden biri olan Beyazıt Camii’nin mimarı ise kesin olarak bilinmemektedir. Geçmişten bugüne varlığını sürdüren ve orijinalliğini koruyan bu yapı, aynı zamanda İstanbul’un en eski selatin camisi olma unvanına sahiptir.Mimar Yakupşah, Mimar Kemaleddin ya da Mimar Hayrettin’in yaptığına dair görüşlerin olduğu Beyazıt Camii’nin haziresinde ise Beyazıt'ın mezarı bulunmaktadır. Sultan Bayezid Veli tarafından şehrin en büyük meydanı olarak bilinen ve Bizans döneminde Theodosius Forumu olarak bilinen alanda yaptırılan caminin bir de kare biçimli ve 24 kubbeli revaklar ile çevrili avlusu bulunmaktadır.Yapıldığı dönemde Fatih Camii’nden sonra en büyük ikinci selatin camii olan Beyazıt Camii’nin cümle kapısında bulunan Şeyh Hamdullah’ın kitabesine göre 1501 ile 1506 yılları arasında inşa edildiği bilgisi mevcuttur. Hem batısında hem de doğusunda bulunan iki kanat (tabhane) ise beşer kubbe ile örtülmüş durumdadır. Şerefeli iki taş minaresi olan Beyazıt Camii, 1509’daki depremde zarar gördükten sonra caminin onarım çalışmasında da Mimar Sinan görev almıştır.16,78 metre çapındaki ana kubbenin ve yan iki kubbenin dört ayak üzerine oturtulduğu Beyazıt Camii’nin yan kubbelerinde yedişer; ana kubbesinde ise tam tamına yirmi pencere bulunmaktadır. Avlu döşemesinin adeta göz doldurduğu bu tarihi caminin sütunları ve avlu mermerlerinde kullanılan kırmızı porfir taşı levhalar da aynı şekilde göz kamaştırır. On sütun üzerindeki mahfile girmek içinse merdiveni kullanmanız gerekir.
eyup-sultan-camii

Eyüp Sultan Camii

İstanbul’un Eyüpsultan semti içerisinde yer alan tarihi Eyüp Sultan Camii Haliç’in kıyısında konuşlanır. Bu avantajlı konumu sene boyunca hem yerli hem de yabancı turistler tarafından daha çok ziyaret edilmesini sağlar. Tarihi caminin özellikle şadırvanı ilk etapta göze çarpar. Hayranlık duygusu uyandıran bu şadırvanın mihrap bölümü çıkıntılıdır. Burası ayrıca dikdörtgen şekilde planlanır. Hemen orta bölümünde Eyüp Sultan Türbesi göze çarpar. Cami, avlusunun orta bölümünde oldukça yaşlı bir çıvar bulunur.Eyüp Sultan Camii, 15’inci yüzyıldan sonra onlarca defa onarımdan geçirilir. İlk dönemlerde camiye ait minarelerin boyu bugüne göre daha kısadır. 1800’lü yılların ortalarında uzun minareler buraya dahil edilir. 1823 senesinde denize bakan minare yıldırımdan dolayı büyük hasar görür ve tekrar inşa edilmek durumunda kalır. Cümle kapısının hemen ön tarafında yer alan Sinan Paşa Kasrı 18’inci yüzyılın son döneminde yıktırılır. Çınar ağacı tam olarak bu konumda yükselir. Çınar ağacının çevresi bir parmaklıkla çevirilidir. Bu parmaklığın köşelerinde dört adet çeşme yer alır. Bu küçük çeşmeler hacat ve kısmet çeşmeleri olarak yer alır. Büyük onarımından sonra Sultan III. Selim burada namaz kılar. Kendisi Mevlevi olduğu için buradaki parmaklıklarda Mevlevi sikkeleri bulunur.Avluya girmek için iki ayrı kapı kullanılır. İç avlu toplamda 13 kubbelidir. Türbe kısmında ise tek bir kubbenin yer aldığı görülür. Son cemaat yerinin ön tarafında altı sütunu ve yedi kubbesi olan bir revaktan söz edilebilir. Mermer malzemeden yapılan cümle kapının hemen üzerinde 9 dizelik kitabe yer alır. Bilhassa servi ile türbeler tarihi ibadet mekanının çevresini daha da önemli kılar. Eyüp Sultan Belediyesi resmi logosunda bu camiye yer verir.
balat-carsi

Balat Çarşı

İstanbul’un hem en esrarengiz hem de en popüler semtlerinden biri olan Balat, en çok da semtin dokusunu en iyi şekilde yansıtan çarşısı ile öne çıkmaktadır. Halk arasında Balat Çarşısı olarak bilinen bu mekan, alışveriş tutkunlarından ziyade fotoğraf severlerin adeta ilgi odağıdır.Balat Çarşısı, 1492 yılında İspanyol engizisyonundan kurtulmaya çalışan Yahudilerin Balat’a yerleşmesiyle birlikte bir semte dönüşen bölgede dükkanların da kurulması sonrasında popülerleşmeye başlamıştır. Leblebiciler Sokağı’nın Balat Çarşısı’nın en çok ilgi gören noktası olduğunu söylemenin mümkün olduğu çarşıda hemen her şeyin eski usul olduğu sokağın adına aldanıp da içerisinde sadece leblebicilerin olduğunu düşünmek yanlış olur. Öyle ki eczane, terzi, kasap, şekerci, ayakkabı tamircisi, fırın ve daha fazlasının olduğu sokakta aradığınız her şeyi bir arada bulmanız mümkün.Adını bile unuttuğumuz, çok eskilerde kalan zanaatların halen daha icra edilmeye çalışıldığı ve tüm bunların büyük zorluklar içerisinde gerçekleştiği Balat Çarşısı Leblebiciler Sokağı’nda bu zanaatkarların dükkanlarına da uğramak bu anlamda büyük önem taşıyor. Adı gibi gerçekten bir Çıfıt çarşısını andıran ve renk renk dükkanların, malzemelerin olduğu, her karesinin bir masaldan fırlamışçasına göze güzel ve eksantrik geldiği Balat Çarşısı tek kelimeyle bir tam gününüzü keyifle geçirebileceğiniz bir yer.Kozmopolit yaşamdan uzaklaşacağınız, kelimenin tam anlamıyla bir anlığında eski İstanbul sokaklarına ışınlanacağınız Balat Çarşısı’nın ara sokaklarından girerek rengarenk, genelinin iki üç katlı olduğu birbirine bitişik cumbalı eski evlerini görebilir ve hoşunuza gidenleri fotoğraflayabilirsiniz.
buyuk-mecidiye-camii-ortakoy-camii

Büyük Mecidiye Camii (Ortaköy Camii)

Genellikle Ortaköy Camii olarak bilinen ama esas adı Büyük Mecidiye Camii olan tarihi yapı, İstanbul’un Beşiktaş ilçesine bağlı Ortaköy semti sınırları içerisinde yer alır. Tipik bir neo barok tarzı mimari olan Büyük Mecidiye Camii, 1853 senesinde Sultan Abdülmecid tarafından Mimar Nigoğos Balyan’a yaptırılmıştır.Barok üsluba sahip olmasının yanı sıra Boğaziçi’ndeki merkezi konumu ile de dikkat çeke Büyük Mecidiye Camii, tıpkı diğer selatin camiler gibi hünkar ve harem olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelir. Boğaz’ın eşsiz güzelliğini sunan ve İstanbul’a gelen her yerli yabancı turistin istisnasız önünde fotoğraf çekildiği bu tarihi yapıya güzellik katan bir diğer detay ise geniş ve yüksek pencerelerdir.Merdivenle çıkılabilen Büyük Mecidiye Camii’nin tek şerefeli iki minaresi olmasına ek olarak duvarlarının da beyaz kesme taştan yapılmış olması büyük ölçüde ilgi görür. Mermer ve mozaikten yapılan mihrabın kesinlikle görülmeye değer olduğu Büyük Mecidiye Camii’nin mimberi de meşhur somaki kaplı mermerden imal edilmiştir. İnce işçiliğin her bölümünde karşınıza çıkacağı Büyük Mecidiye Camii’nin tarih boyunca geçirdiği en büyük restorasyonlardan biri de 2011 ile 2014 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleşen onarımdır.İnşasına 1853 senesinde başlanan ve 1854’te de ibadete açılan Büyük Mecidiye Camii’nde bir kubbe ve iki minare bulunur. Günümüzde de ibadete ve ziyarete açık olan, belki de İstanbul’un en güzel Boğaz manzarasını sunan noktalardan birinde yer alan Büyük Mecidiye Camii, halen daha kentin en turistik mimarileri arasında gösterilir.
rumeli-hisari

Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı, Avrupa ile Asya kıtalarını birleştiren Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün (2. Köprü olarak da bilinir) Avrupa Yakası’ndaki ayağında, Baltalimanı ile Bebek arasındadır. Sarıyer ilçe sınırlarındadır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği tarihten önce yaptırdığı askeri esaslı bir hisardı. Bizans İmparatorluğu’nun tarihe karışmasına bir yıl kala, Orta Çağ’ın son evresinde inşa edilmişti. Tam karşısındaki Anadolu Hisarı ile birlikte İstanbul-Karadeniz bağlantısının kesilmesini amaçlayarak Bizans İmparatorluğu’nun kuzeyden gelebilecek tüm haberleşme ve yardım olanaklarına ciddi darbe indiren bir yapıydı. Yeniçerilerin yerleştirildiği üs, topçu atışlarıyla Karadeniz’den Boğaziçi’ne girmek isteyen gemileri hedef almıştır. Batırılan bir Venedik gemisi ile birlikte deniz yoluyla Bizans’a kuzeyden destek umutları da son bulmuştu. Şehrin 1453’teki fethinden sonra ise tüm askeri işlevini yitirdi. Bu tarihten sonra hapishane fonksiyonu ile kullanıldı. Özellikle yabancı elçiler ve savaş esirleri burada tutuldu. 250x150 metrelik asimetrik ölçüleri ile derin bir vadide konumlanan Rumeli Hisarı’nın üç büyük kulesi ve yüksek burçları vardır. Bir kitabede Arapça yazıyla ‘H. Recep 856’ yani 1452 yılında tamamlandığına işaret eden bilgi bulunur. İstanbul’un fethinin 500’üncü yılı şerefine yapılan kutlamalar kapsamında Rumeli Hisarı 1953’te restore edilerek 2008 yılına kadar konserlerin düzenlendiği bir sahne ve park alanı şeklinde dönüştürüldü. Ancak günümüzde tarihi yapıya zarar verebileceği için etkinliklere kapalı durumda. Açık hava müzesi işlevi sunuyor; fetihte kullanılan toplar görülebilir. Yeşiller içerisindeki sahnenin arkasında tarihi atmosferi canlı tutan bir de cami kalıntısı mevcuttur.
misir-carsisi

Mısır Çarşısı

Eminönü, İstanbul’un gözde gezi ve alışveriş noktaları arasında ilk sırada gelir. Yürüme mesafesindeki uzaklıklarla farklı konseptlerde çeşitli olanaklarla çevrili olan bu alanda konumlanan Mısır Çarşısı da, şüphesiz buradaki en gözde lokasyonlardandır.Çarşı, hemen yanı başındaki Yeni Camii külliyesinin parçası olarak 1664 yılında inşa edildi. Padişah IV. Mehmet’in annesi tarafından yaptırılan caminin yanından uzanan cadde ya da hemen önündeki Cami Meydanı Sokak üzerinden girilebilen Mısır Çarşısı oldukça renklidir. L şeklinde bir labirenti andıran yapı ‘Baharat Çarşısı’ olarak da bilinir. Her ne kadar çeşit çeşit gıda maddesi bulunsa da dükkanların ‘baharat’ ağırlıklı olması durumu, yüzyıllar önce olduğu gibi aynı şekilde devam ediyor.Mısır Çarşısı, otantik lezzetlerle doludur. Lokumlar, tatlılar, bakliyatlar, şifalı otlar, ballar, pastırma gibi ürünler, kuruyemişler olmazsa olmazlar arasındadır. Rengarenk tezgahlarda satışa sunulan çaylar da es geçilmemeli. Satılan ürünlerin çeşitliliği o kadar fazla ki oyuncaktan afrodizyaklara kadar her şeyi bulmak mümkün. Avlusunda soluklanıp çay-kahve içilebilir mekanlar yer alır.Önündeki vapur iskeleleri, martı sesleri, Galata Köprüsü, birkaç sokak ötede göz alıcı Rüstem Paşa Camii, sokak satıcıları, tramvay geçişleri, yoğun insan trafiği derken Mısır Çarşısı, keşfe adım adım bir davet adeta.
suleymaniye-camii

Süleymaniye Camii

Mimar Sinan’ın “Kalfalık eserimdir.” dediği Süleymaniye Camii, İstanbul’un en sağlam mimari yapılarından biridir. Osmanlı Devleti’nin bir dönem ‘güç simgesi’ olarak dahi gösterilen, 2021 itibariyle 464 yaşındaki cami; aslen medreseler, kütüphane, sıbyan mektebi, hastane, hazire, imaret ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin yapıtaşıdır.İstanbul’da yaşanan en şiddetli depremleri bir çatlak dahi almadan atlatmış olan Süleymaniye Camii, bugün bile beklenen büyük İstanbul depremi için bir numaralı sığınılacak yer olarak gösterilir. Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Mimar Sinan tarafından 1550’de yapımına başlanan ve hakkında neredeyse sayısız rivayet bulunan yapı, yedi yıllık hummalı bir çalışma sonucunda tamamlanır. İlk beş yılı, eğimli bir zeminde olduğundan temelinin sağlamlaşması adına inşa aşamasına başlanmayan cami, rivayet edilir ki bu nedenle Osmanlı’nın güç sembolü olacakken yanlış anlaşılmalara bile sebep olur.Dünyanın ilk is odalı camisi olma unvanını taşıyan, ilk yıllarda akustiği turşu küpleriyle sağlanan, kandillerinin üzerine örümcek gelmesin diye avizeleri deve kuşu yumurtası konan Süleymaniye Camii; Kanuni Sultan Süleyman başta olmak üzere Osmanlı’nın 15 ve 16’ncı yüzyıl devlet insanlarının en önemlilerini haziresinde barındırır.Kadrajlara sığmayan avlusu, ferah iç mekanı ve etrafındaki yapılarıyla tamamlandığı ilk yıllarda bir şehir planlama örneği olarak öne çıkan caminin çevresindeki dükkanlar yüzyıllardır işlevselliğini korumaya devam eder.Annenizin yaptığı dışında dünya üzerinde yiyebileceğiniz en leziz kuru fasulyeyi yapan lokantalarıyla da zorlu konumuna ulaşan ziyaretçilerini aç bırakmayan Süleymaniye Camii, kapısının hemen karşısında bulunan ve kendisine kıyasla oldukça mütevazı olan Mimar Sinan Türbesi ile de adeta bir bütünlük sağlar.
yildiz-malta-kosku

Yıldız Malta Köşkü

Sultan Abdülaziz tarafından 1871 tarihinde Çırağan Sarayı'nın arka bahçesini oluşturan bölgede inşa ettrilen Malta Köşkü, İstanbul’un Beşiktaş ilçesindeki Yıldız Parkı'nın sol tarafında konumlanıyor. Özellikle doğayla iç içe bir destinasyonun çevrelediği köşkün deniz tarafındaki boşluğa ‘Yıldız Parkı’ adı verilmiş. Köşk pastaneden müzeye kadar pek çok farklı amaçla hizmete açıldı.Tarihte önemli olaylara sahne olan Malta Köşkü, zemin üzerine iki kat olarak üç bölümlü inşa edilmiş. İsminin hikayesi tam olarak bilinmese de, Malta’dan getirilen taşlarla yapılmış olduğundan bu adı almış olabileceği düşünülüyor.Geniş bir alanda birçok yapıyla birlikte incelenebilen Yıldız Sarayı’nın sonradan eklenen kısımlarından biri olan köşk, zarif süslemeleri ve altın varaklı aynası ile dikkat çekici. Ayrıca mermer balık desen kullanımının yoğunluğu da göz dolduruyor.Özellikle güneşli havalarda ilk akla gelen lokasyonlardan olan, Yıldız Parkı içindeki Malta Köşkü’nde muhteşem Boğaziçi manzarası eşliğinde aileniz veya arkadaşlarınızla birlikte keyifli bir kahvaltı yapabilirsiniz.
gulhane-parki

Gülhane Parkı

Şiirlere ve şarkılara konu olan tarihi Gülhane Parkı “Yarımada’nın akciğeri” olarak tanımlanır. Son derece renkli bir atmosfer sunun Gülhane Parkı İstanbul’un gözde mekanları arasındadır. Gülhane Parkı’na ulaşım oldukça kolaydır. Buraya geldiğiniz zaman sizi rengarenk çiçekler, ulu ağaçlar ve kuş sesleri karşılayacaktır. Şehrin gürültüsünden bir nebze uzaklaşma fırsatı veren parkın tarihi oldukça dikkat çekicidir.Toplamda 163 dönümlük bir araziye sahip olan park 700’lü yıllarda Konstantinopolis Üniversitesi olarak hizmet verir. Osmanlı zamanında ise bölge Topkapı Sarayı’nın bir anlamda dış bahçesi şeklinde değerlendirilir. Gülhane Parkı ilk dönemlerinde de gül bahçeleri ile doludur. Bu nedenle Osmanlı’da pek çok sultan bu koru ve çevresinde dolaşmayı sever. 1460’ların başında Fatih Sultan Mehmet ilk gülü buraya getirir. Zaten mekan adını da bu güllerden alır. Park ile ilgili en radikal değişim 1912 senesinde gerçekleşir. Bu değişim ile beraber park halkın kullanımına açılır.“Gülhane Parkı” denildiği zaman akla gelen ilk figürlerden bir tanesi de Tanzimat Fermanı’dır; çünkü Sadrazam Mustafa Reşit Paşa Tanzimat Fermanı’nı tam olarak burada ilan eder. Bu nedenle bu ferman bazı kaynaklarda “Gülhane Hatt-ı Hümayunu” olarak da anılır. Burada aynı zamanda her sene bir lale festivali organize edilir. Gülhane Parkı’nı keşfetmek istiyorsanız özellikle festivalin olduğu dönemlere denk getirmeye çalışın. Festival genellikle nisan ayı içerisinde gerçekleştirilir. Ortaya son derece etkileyici görseller çıkar.Şair Nazım Hikmet bu özel mekana çok sık yer verir. Kendisi hakkında yakalama kararı çıktığında burada bir süre kaçak olarak yaşamaya başlar. Sevgilisi ile bir gün bu parkta görüşmek için sözleşirler. Aktarılanlara göre Nazım’ın sevgilisini beklediği sırada parkın çevresinde polisler dolaşır. Büyük usta Nazım Hikmet bunun üzerine Gülhane Parkı’nda yer alan büyük bir ceviz ağacına tırmanmak durumunda kalır. Nazım’ın meşhur şiirini de bu olay üzerine yazdığı bilinir.
beyazit-meydani

Beyazıt Meydanı

Beyazıt Meydanı, İstanbul'un tarihi ve kültürel açıdan zengin bir geçmişe sahip olan, şehrin en önemli meydanlarından biridir. Milattan sonra 393 yılında İmparator Theodosyus tarafından şehrin en büyük meydanı olarak inşa edilen bu meydan, tarih boyunca pek çok önemli olaya tanıklık etmiştir. Ortaçağ'da "Form Tauri Meydanı" olarak bilinen bu alan, dev boyutlu bir zafer takının ve bronz boğa başlarının bulunduğu bir yerdi.Osmanlı döneminde, Beyazıt Meydanı siyasi ve ticari açıdan büyük bir öneme sahipti. Bu dönemde, meydanın etrafında Beyazıt Külliyesi gibi önemli yapılar inşa edildi. Külliye, II. Bayezid tarafından yaptırılan ve İstanbul'un korunan en eski selatin camii olan Beyazıt Camisi, bir medrese, imaret ve bir hamamdan oluşuyordu. Beyazıt Camisi'nin mimarisi, Ayasofya ile benzerlik gösteren bir merkezi kubbe ve yarım kubbelerle desteklenmiştir. Osmanlı döneminde, meydanın ticari ve sosyal hayatın merkezi olduğunu gösteren Kapalıçarşı'ya olan yakınlığı da önemlidir.Cumhuriyet döneminde de önemini koruyan Beyazıt Meydanı, 1920'lerde Vali Ali Haydar Bey'in girişimleriyle ortasına dekoratif bir çeşme inşa edilmiş ve daha sonraları tramvay hattı gibi ulaşım ağlarıyla geliştirilmiştir. 1950'lerde Demokrat Parti döneminde yapılan altyapı projeleri kapsamında, meydan yeniden düzenlenmiş ve bir yol kavşağı inşa edilmiştir.Bugün Beyazıt Meydanı, yerli ve yabancı turistler için önemli bir turistik merkez olarak kabul edilmektedir. Meydan, İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Sahaflar Çarşısı gibi önemli kültürel ve eğitim kurumlarına ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, meydan Kapalı Çarşı'ya giden bir yolu da içermektedir, bu da onu İstanbul'un ticari hayatında önemli bir yer haline getirmektedir. Beyazıt Meydanı'nın çevresindeki medreseler, mektepler, tarihi çarşılar ve alışveriş merkezleri, şehrin kültürel ve tarihi zenginliğini ziyaretçilere sunmaktadır​.
ataturk-arboretumu

Atatürk Arboretumu

Atatürk Arboretumu, İstanbul'un Sarıyer ilçesinde yer alan ve 296 hektarlık bir alanı kaplayan, bitki ve doğa severler için vazgeçilmez bir destinasyondur. 1949'da İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi tarafından kurulan bu arboretum, Türkiye'nin ilk orman bölgesi olan Belgrad Ormanı'nın hemen yanında bulunmaktadır.Arboretum, doğal bitki örtüsü içinde kurulmuş olup, odunsu bitkilerin sergilendiği geniş bir yeşillik alana sahiptir. Arboretumun temel amacı, farklı iklim ve toprak şartlarında bitkilerin adaptasyonunu incelemek ve bu konuda bilgi üretmektir. İstanbul şehir merkezine yakın bir konumda bulunması, ziyaretçilere şehrin gürültüsünden uzaklaşma ve doğa ile iç içe olma fırsatı sunar.Arboretum, çeşitli ulaşım seçenekleriyle kolayca erişilebilir. Şehir merkezinden otobüs veya minibüs hatları ile ulaşılabilir. Ayrıca, özel araçla, yürüyüş veya bisiklet yolu ile de ulaşım mümkündür. Arboretumun içinde, müze ve eğitim merkezi, göletler ve su alanları, bitki koleksiyon alanları, araştırma ve gözlem kuleleri, yürüyüş alanları gibi çeşitli yapılar bulunmaktadır.Atatürk Arboretumu, İstanbul'daki doğal güzelliklerin yanı sıra bilimsel çalışmalar için de önemli bir merkezdir. 30.000'den fazla bitki örneği içeren kapsamlı bir koleksiyona sahiptir ve bu, Türkiye'nin en zengin odunsu bitki koleksiyonlarından biridir. Ayrıca Türkiye'nin ilk fosil bitki koleksiyonunu da içerir. Arboretum, hem eğitim hem de bilimsel araştırmalar için önemli bir kaynaktır. Doğa yürüyüşleri yapmak, farklı bitki türlerini incelemek veya sadece huzurlu bir ortamda vakit geçirmek isteyenler için ideal bir yerdir​

Hazırlayan

GeziBilen

Dijital Rehber

GeziBilen

Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerimize ışık tutarak; ülkemizin tanıtımına katkıda bulunmak bizi sizlerle buluşturan temel amacımızdır.

GeziBilen Logo
Google Play Badge
AppStore Badge
AppGallery Badge
İletişim

0 (212) 274 2121

merhaba@gezibilen.com

Balmumcu Mah, Bestekar Şevkibey Sk, No:26 Beşiktaş-İstanbul

  • GeziBilen Gezi Noktaları2.500 gezi noktası

    2.500 noktayı keşfetmeye hazır mısınız?

  • GeziBilen Ülkeler4 Farklı Dil Seçeneği

    Tüm yazılı ve sesli içerikler Türkçe, Almanca, İngilizce ve Rusça

  • GeziBilen Rotalar185 Tematik Rota

    Her şehir için özel hazırlanmış onlarca tematik rota

Diğer İçerikler