Mevlana Müzesi

Anadolu Selçuklu Devleti’nin gül bahçesindeyiz. Günümüzde müze olan bu yer, Sultan Alaaddin Keykubat döneminde Mevlana’nın babası Sultanül Ulema Bahaeddin Veled’e hediye olarak verilmiştir. Selçuklu Devleti, Anadolu topraklarında uzun yıllar hüküm süren ve Türk halkının kültür birikimini günümüze kadar ulaştıran eserlerin betimleyicileridir. En parlak dönemini Alaaddin Keykubat zamanında yaşayan Selçuklu için İslamiyet dini ve tasavvuf felsefesi oldukça önemliydi. Bunun içindir ki Keykubat, Sultanül Ulema Bahaeddin Veled’e devletin gül bahçesini hediye eder. Nitekim Veled, 1231 yılında vefat edince de bu bahçeye gömülür ve gül bahçesinin ilk mezarı ona ait olur. Mevlana’nın sevenleri babasının ölümünden sonra kendisine ulaşıp buraya bir türbe yaptırmak istese de Rumi “Gök kubbeden daha güzel türbe yoktur.” diyerek istekleri geri çevirir. Bir süre sonra kendisi de vefat eden Mevlana’nın oğlu ise yeniden gelen taleplere karşı koyamaz ve türbe yapılır. Hızlıca inşasına başlanan türbenin mimarı Tebrizli Bedrettin olur ve buraya Yeşil Kubbe (Kubbe-i Hadra) adı verilir. Bu tarihten sonra 19’uncu yüzyıla kadar daimi olarak inşaat çalışmaları devam eden türbeye sürekli yeni yapılar eklenir. Günümüzdeki halini de 19’uncu yüzyılda alan yer, 1926’da restore edilir ve Konya Asar-ı Atika Müzesi adıyla ziyarete açılır. Tarih sayfaları 1954 yılını sahnelediğinde müzenin envanteri ve teşhir bölümleri yeniden gözden geçirilir. Oldukça detaylı bir çalışmanın ardından yenilenen mekan, Mevlana Müzesi adını alır. Aynı zamanda Rumi’lik anlamını taşıyan Mesneviliğin de dergahı olan bu yapı, 18 bin metrekareye ulaşır. İçerisinde 4 binin üzerinde el yazmasının yanı sıra 2 bin 756 ciltlik kitabın yer aldığı Mevlana Müzesi, özellikle tasavvuf edebiyatının gelişimini gözler önüne serer.