Geçmişten Günümüze Van: Van’daki Büyüleyici Kültür Zenginliği Nasıl Oluştu?
Mezopotamya’nın Anadolu’ya açılan kapısıdır burası ve ihtişamıyla büyüler onu tanımak için gelenleri. Milattan önce 6000’e kadar dayanan tarihi savaş, yıkım, barış ve inanış doludur. Türkiye’nin en büyük gölüne sahip oluşu, hakkında efsaneler doğmasına sebep olsa da ihtişamlı doğal güzelliği dillere destan olur bu şehrin. Yüzlerce sebep vardır Van’ı görmek için. Ki zaten o kadim bilgeliği de kulaklara mistik öğretiler fısıldayarak çağırır insanları. “Gelin, görün beni.” der. Dedik ya milattan önce 6000 yılına kadar dayanır bu şehrin tarihi…
Peki, kimler gelmiş geçmiş bu bereketli topraklardan? Kimler iz bırakmış şimdiye tarihin tozlu sayfalarından? Peki ya yaşayış biçimleri neymiş, neye inanır, neyi savunur, nasıl ibadet ederlermiş…
İlk önce şehrin konumunu anlamak lazım. Murat nehrinin kuzeyinde (Yukarı Murat), Van Gölü kapalı havzası içerisindedir şehir. Bol suya sahip oluşu ve Mezopotamya’nın Anadolu’ya açılan kapısı olarak görülmesi sayısız medeniyete ev sahipliği yapmasına neden olur. O kadar güçlü bir jeopolitik konumu vardır ki Van’ın devletler birbirleriyle yarışır burada olmak için. İlk önce Hurriler gelir buraya. Milattan önce 3000 yılından 2000 yılındaki yıkılışlarına kadar hüküm sürerler Van’da. Ardından beylikler ortaya çıkar şehirde.
Milattan önce 13’üncü yüzyıla kadar Urartu ve Nairi beylikleri kültürlerini serpiştirir şehrin verimli topraklarına. Ancak Asurlular hakim olmak ister şehre ve büyük bir baskı uygularlar Nairi ile Urartu beyliklerine. Yıkılmaktansa birleşip tek bir güç olmak isteyen iki beylik, milattan önce 9’uncu yüzyıla gelindiğinde birleşir ve bugün ‘Antik Van’ diye de bilinen Tuşba’da Urartu Devleti’ni kurar. Tuşba ve çevresi de asıl olarak bu tarihten sonra kültürel, siyasi ve ticari zenginliğinin en üst noktalarına ulaşmaya başlar. Su yolları, kanallar, barajlar yaptırılır Urartu Kralı Sarduni’nin oğlu İşpir tarafından. Hatta bugün bile sapasağlam ayakta duran Van Kalesi’nin temelleri de işte tam o yıllarda atılır. ‘Yıkılmamak için birleşmek’ medeniyetleri kurtarırken bizlere de ihtişamlı bir kültür ve tarih hikayesi bırakılır böylelikle. Tam 3 asır boyunca her geçen gün zenginleştirdiği kültür varlığı M.Ö. 7’nci yüzyılda tarihin tozlu sayfalarına gömülse de Urartular, yerlerini Medler ve İskitler’e bırakarak çekilir zaman sahnesindeki rolünden. Hemen ardından Perslerin himayesi başlar Van’da. O kadar verimli ve her devlet için bulunmaz Hint kumaşı niteliğindedir ki Van, Büyük İskender de karşı koyamaz buranın cazibesine ve M.Ö. 331’de fetheder kadim toprakları.
Bölgenin taliplisi o kadar çoktur ki sonraki yıllarda Selevkidler’den Roma’ya, Part’lardan Bizans’a, Sasaniler’den Abbasiler’e, Ermeniler’den Anadolu Selçuklu Devleti’ne ve en sonunda da Osmanlı’dan Türkiye’ye miras kalır Van. Binlerce yıl boyunca birbirinden tamamen farklı kültürlerin harmanlanır bu topraklarda. Mutfağından diline, adetinden sohbetine kadar sayısız konuda eşsiz bir zenginliğe ulaşır şehir. Öyle ki 1918 yılında Ruslar tarafından üç yıla yakın bir süre işgal altında kalsa da özgürlükçü ruhunu toprağından geçmiş kadim uygarlıklardan alan şehir kurtulur bu işgalden.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprakları içinde yer alan Van, yaşadığı tüm işgal, isyan ve kurtuluş mücadeleleriyle benlik kazanmış, artık tüm özgürlüğünü ve bağımsızlığını sonuna kadar kullanabilen bir şehir halini almıştır.