Geçmişten Günümüze Nevşehir
Üç Zamanlı İhtişam
Dünya üzerinde benzersiz bir jeolojik yapıya sahip olan Nevşehir’in tarihini biraz daha yakından tanımak, bu şehre çok daha hayran olunmasını sağlar. Tarihi temelde üç bölüme ayrılarak incelenen şehrin aslında pek çok alt zamansal başlığı bulunur. Yontma Taş Devri’nden beri insanların vazgeçemediği noktalardan biri. Bakalım bakalım bu masal kahramanlarının diyarının geçmişinde neler var?
Birinci Zaman
Burası öyle bir yer ki Yontma Taş Devri ve hatta Cilalı Taş Devri’nde bile ihtişamıyla göz kamaştırmış. Nasıl mı bu kadar emin konuşuyoruz? Çünkü yapılan arkeolojik çalışmalar gösteriyor ki burası Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri. Çağın son yıllarında ise yaşanan şiddetli volkanik patlamalar bölgede yaşamı olanaksız kılınca bugünkü büyüleyiciliğine bürünebilmesi için şehir uzun yıllar inzivaya çekilmiş.
İkinci Zaman Süreçleri
Biraz daha yakın tarihe gelelim bakalım. Gerçi yakın dediysek hala milattan önce 5000 yıllarındayız. Bu yıllarda bölgede küçük krallıklar kurulmuş, daha sonraki bin yıllarda ise yerlerini Luvi ve Hitit uygarlıklarına bırakmış. Şehrin aynı zamanda bilinen ilk halkları da yine Hitit ve Luviler olmuş. Milattan önce 2500 yıllarında Asurluların oluşturduğu ticaret kolonileri bölgenin verimliliğini fark etmiş ve ticaretlerini Kapadokya üzerinden yürütmeye başlamış. “Güzel atların ülkesi/güzel atların yetiştirildiği ülke” anlamını taşıyan Kapadokya ismini de bölgeye yine Hititler vermiş. Bugün kulağa hoş bir armoni olarak gelen Kapadokya ismi de böylelikle onlardan bizlere miras kalmış.
Uzun yıllar boyunca bölgede hakimiyetlerini koruyan Asurlular, milattan önce 1850’li yıllarda Kapadokya’daki hükmünü yitirmiş. Ardından Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya gelen Hititler bölgeye yerleşmiş. Milattan önce 1750’de Kral Şubbiluliyuma tarafından fethedilen Kapadokya tam 500 yıl boyunca Hitit ülkesi olarak kültürel dokusunu zenginleştirmiş.
Günler geçmiş, zaman ilerlemiş ve Hititler Kapadokya’yı kaybetmiş… Onların bir kolu olan Tabal Krallığı bu sefer devreye girmiş. 24 ayrı beylikten oluşan konfederasyon krallık, Kapadokya’yı yeniden ele geçirmiş. At yetiştiriciliği ile ünlü Tabal halkı da böylelikle fethettikleri bölgenin isim hakkını sonuna kadar vermiş.
Milattan sonra 17’de Kral Tiberius tarafından Roma’ya bağlanmış Kapadokya. Bir yıl sonra ise vilayet ilan edilip Romalılar tarafından başına bir vali atanmış. Hatta eyaletin sınırları güneyde Klikya’ya, kuzeyde Samsun’a, batıda Tuz Gölü’ne ve doğuda Fırat kıyılarına kadar uzanmış. Milattan sonra 18 ve sonrasında ticari ve dini açıdan en gelişmiş şehirlerden biri olarak Avanos tarih sahnelerine çıkmış.
Sonrası malum… Roma Kralı I. Konstantin ömrü boyunca Pagan inancına sahip olduğu için Hristiyan halka zulmetmeye başlamış. Ondan kaçan halk da Kapadokya’ya sığınmış. Burada inançlarını özgürce yaşayıp tüm Anadolu’ya Hristiyanlık dininin yayılmasında etkisi olmuş olan halk, I. Konstantin’in ölmeden hemen önce Hristiyan olduğunu öğrenince rahat bir nefes almış.
Yüzyıllar boyunca Hristiyanların hakimiyetinde kalan Kapadokya, Selçuklu Devleti’nin 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’nun kapılarını açmasıyla Türklük ve İslamiyet dini ile tanışmış.
Üçüncü Zaman; Türklük ve İslamiyet
Anadolu Selçuklu olarak anılmaya başlanan Büyük Selçuklu Devleti’nin 1071 yılında bölgeye yerleşmesinden sadece bir yıl sonra Oğuz Boyu da gelmiş. Buradaki Rum nüfus ile birlikte yaşamaya, bölgeye Türklük kazandırmak adına kültürel faaliyetler yürütmeye ve İslamiyet’i yaymaya başlayan halk, tam 330 yıl boyunca mozaik bir kültür yapısı oluşturmuş.
Özellikle Anadolu Selçuklu Devleti döneminde doğu ile batının ticaret merkezi halini almış bölge, bir köprü görevini görmüş. 1318’de İlhanlı Valisi Timurtaş’ın yönetimine verilen bölge 1327’de bağımsızlığını ilan etmiş. Bu bağımsızlığı ilan ettiği için öldürülen Timurtaş’ın yerine getirilen Eratna Bey de aynısını yaparak bölgeye ve yöre halkına tam bağımsızlık getirmiş. Kısa süre sonra ölen Eratna Bey’in ardından çocuk sayılacak yaştakilerin başa geçmesiyle siyasi bütünlük yakalanamamış ve 1398’de bölgeyi Karamanoğulları almış. Karamanoğulları’ndan da I. Beyazıt komutanındaki Osmanlı. 1402’ye kadar Osmanlı’nın himayesindeki topraklar Ankara Savaşı’nda Moğol İmparator Timur’a karşı kaybedilmiş. 1466’da ise Kapadokya yeniden Osmanlı toprağı oluvermiş.
Kapadokya 1918 yılına kadar Osmanlı’nın himayesinde, en uzun ona bağlı kalan şehirler arasında yerini almış. Milli Mücadele döneminde yapılan mütarekelerde paylaşılan topraklar arasına girmediğinden olumsuz olaylara sahne olmamış olan bölgenin merkezi Muşkara (Nevşehir) olarak belirlenip Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarındaki dahiliyetini korumuş. Böylelikle Kapadokya Nevşehir’in ilçesi olmuş. 1954 yılına kadar Niğde’ye bağlı olan Nevşehir ise aynı yıl şehir statüsünü kazanmış.